HOMURLU BEŞLER KÖYÜ WEB SAYFASINA HOŞGELDİNİZ

Bir Kırşehirli ayakkabı almak için mağazaya gitmiş. Denediği ve beğendiği ayakkabılardan birisinin ayağını sıktığını söylemiş. Mağaza sahibi de:
-Bir hafta sonra açılır, demiş. Kırşehirli:
-İyi o zaman, ben bir hafta sonra gelip alayım, demiş.
Hergün içki içen bir Kırşehirli'ye yakınları içkiyi bırakması için sürekli baskı yapar. Sonunda bir daha Kırşehir topraklarında içki içmeyeceğine dair yemin eder Kırşehirli.
Yeminine sadık kalmak için zaman zaman Kırşehir il sınırları dışına çıkıp içki içer, ancak bu zor olmaktadır. Hem yemininden dönmemek hem de içki içebilmek için sonunda kesin bir çözüm bulur Kırşehirli.
Nevşehir'den bir çuval toprak getirip, evinin bir köşesine döker. Hergün o Nevşehir toprağının üzerine çıkıp, içki içmeyi sürdürür.

Kırşehir tanıtımı

Kırşehir ili, Türkiye Cumhuriyeti'nin İç Anadolu Bölgesinde yer alan bir ildir.

1867 yılında bucak, 1869 yılında ilçe, 1870 yılında sancak olmuş, Avanos, Keskin ve Mecidiye (Çiçekdağı) ilçeleri Kırşehir'e bağlanmıştır. 1921 yılında bağımsız mutasarrıflık, 1924 yılında il olan Kırşehir'e Avanos, Çiçekdağı, Hacıbektaş, Mucur ilçeleri bağlanmıştır. 1944 yılında ilçe olan Kaman, Kırşehir'e bağlanmıştır.

Kırşehir tarihi, Hititler dönemi ile anılmaya başlar. Fakat, ilin adının o zaman ne olduğu henüz bilinmemektedir. İlin bir ara Aquae Saravenas (Akova - Saravena) adıyla (M.Ö. 2.yy.) bilindiği anlaşılmıştır. Önceleri Makissos (Macissus) adıyla anılan kent, İmparator I. Jüstinianos devrinde (527-568) yeniden kurulmuş ve Jüstinianopolis diye anılmaya başlamıştır.

Uçsuz bucaksız kırın ortasında yükselen bu kente Türkler "Kır şehri" adını vermişlerdir. Kır şehri zamanla halk dilinde "Kırşehir" oldu. Bu gün bile bazı köylerinde yaşayan halk, burasını Kır şehri diye anar. Kırşehir ismi Türkçe'dir. Bir rivayete göre de Timur'un Anadolu'ya gelişinde kendisine karşı koyan burada yaşayan halkı göstererek "kırın şehri" dediği, daha sonra bunun Kır şehri olarak değiştiği ve bu günkü ismini aldığı da söylenmektedir.ahmedi gülşehri olarakta bilinir.

Kırşehir'de, kışları soğuk ve kar yağışlı, yazları sıcak ve kurak geçen karasal iklim görülür. Thorntwait'in iklim tasnifine göre, Kırşehir yarı kurak iklim özelliğine sahiptir. İldeki yıllık sıcaklık ortalaması 11.3°C, yıllık yağış miktarı ise 400 mm.'den azdır. DÜĞÜN USTALARI
(Sırtı boz davullu yiğitler)

Oyunlarımızı, türkülerimizi derleyip Türk halk müziği repertuvarımıza yüzlerce eser kazandıran Kırşehir ustaları, çocuk yaşta başlayıp yaşlanıp yatağa düşünceye kadar düğünlerde bayramlarda eğlencelerde davulları zurnaları kemanları bağlamalarıyla kuşaktan kuşağa derin bir kültür köprüsü kurmuşlardır.

"bizim çocuklar; beşikte gözünü açıp da, pel pel etrafına bakmaya başladığında görür ki; duvarda bağlama,keman,davul,zurna asılıdır. O bebeğin dünyası, bu çalgılarla şekillenmeye başlar. Mezara kadar sürer..." diyen ,Ayvaz usta Kırşehir'in türküsünün babayiğit türküsü, oyununda babayiğit oyunu olduğunu en iyi bilenlerdendir.

"Bu iş terbiye ister, ahlak ister, yörenin kültürünü, geleneğini yürekte hissetmek ister. Daha küçük yaşlarda çocuğu düğünlere götürür oturup kalkmayı öğretiriz. Çocuğu gözetir, ustalık töresine göre yetiştiririz." İlkesinden hiç ayrılmayan Abidin Usta, Haydar Usta, Veli Usta, İlyas Usta, Bektaş Usta, Resul Usta; aşağılanmaktan ve "aptal" ile "abdal" sözcüklerinin ayırt edilmemesinden büyük üzüntü duyarlar.

Sadece düğün mevsimindeki kazançlarıyla geçimlerini sağlayabilen ustalar, maddi imkansızlıklar nedeniyle de tam bir eğitim süreci yaşayamayan kesimlerdir. Müziğin, türkünün, bozlağın, halayın kaynağı ustalar, tüm geçim sıkıntısı ve ilgisizliğe rağmen, Türk Halk Müziğinin can damarı olduklarını ürettikleri eserlerle ispatlamışlardır.

USTALARIN İLGİNÇ ANILARI

Ustalar maddi sıkıntılar nedeniyle uzun süreli eğitim göremezler. Geçim telaşı ve küçük yaşta müzikle haşır-neşir nedeniyle okula gitmeye pek sıcakta bakmazlar. Günlerden bir gün çocuğun birisi mesleğine biraz soğuk bakar. Saza bağlamaya fazla hevesi yoktur. Çağırır babası bak oğlum der. "şu kemaneyi öğreneceksen öğren, yoksa seni öğretmen yapar köy köy sürdürürüm".

Yine benzer bir durumda da başka bir usta oğluna "saz çalmayı bellemezsen, seni kale mektebine veririm iner iner çıkarsın" der.

Ama bazen de ustaların içinden okumak, büyük adam olmak isteyenler çıkar. Babasına okumak, hakim olmak istediğini söyleyen bir çocuğa babasının cevabı ilginçtir: "hakim olup ta onun bunun ağzına bakacağına, sırtı boz davullu bir yiğit olda herkes senin ağzına baksın der."

İki usta bir köyde düğün çaldıktan sonra paralarını alıp evlerine dönmek üzere yola çıkarlar. Geceleyin köyün çıkışında bir mezarlığın yanından geçerken ustanın biri arkadaşına "gel şu mezarlığa birer fatiha ihsan eyleyelim" der. İkisi de durup fatiha okurlar tam yola devam edecekleri sırada karşılarına iki kişi dikilir ve ustaların üzerindeki tüm paraları alırlar. Ustalar neye uğradıklarını şaşırıp sessizce mezarlıktan uzaklaşırken birisi söylenir "nereden aklına esti de elin mezarında yatanına fatiha okuttun senin fatihan yüzünden cıscıbıl soyulduk" diye. Arkadaşı mahcup "ben ne bileyim ağam eşkiyanın mezarlıkta yatıp kalktığını." Diye cevap verir.

Bir düğünde oldukça sarhoş olan misafirler, geç saatlerden sonra ustalara eziyet etmeye başlarlar. Hatta bir tanesi sürekli küfür etmektedir. Ustalardan bir tanesi küfür edene yaklaşır. "ağam sen niye bize küfür ediyon, alacağın mı kaldıydı da onu ödeştiriyon" der.

Bir düğün sonrası 5-6 kişilik usta ekibi ırmağın kenarına oturup parayı paylaşmaya başlarlar. Parayı bir türlü denk dağıtamamışlar. Ya artıyor ya eksik kalıyormuş. uzun uğraşlardan sonra birisi "ne uğraşıp duruyorsunuz şu artan parayı ırmağa atalım olsun bitsin" der ve sorunu kökten çözer.

Ustalardan ikisi yurt dışına çalışmaya gider ve sonra emekli olup dönerler. Daha sonra birlikte hacca gidip hacı olurlar ancak uzun yıllar içki alemlerinde ve eğlencelerinde yoğrulmuş bu iki arkadaştan birisi birgün diğerine "hacı sen bir gün rakı alsan bende bir hindi alsam şöyle akbayıra doğru bir açılsak der." Arkadaşının cevabı sert olur. "kudurdun mu sen , birde hacısın."
İçkiyi teklif eden gayet sakin:
-hacı olunca ne olmuş kim görecek sanki?
-hiç kimse görmezse Allah görür.
-içki içmekte kararlı olan usta cevap verir.
-Allah görünce gelipte uzun çarşıda anlatacak değilya!...

ustaların en büyük zevklerinden birisi rakıyı kavunla içmektir. Ustalardan birisi bir gün rahatsızlanır. Doktor ustaya rakıyı kesin kes yasaklar. Hemşiremiz mahsunlaşır doktordan son bir kez medet umar "doktor ne olur kavun zamanı bari serbest bırak..."

ve ustalarımız içkinin günah olmaması gerektiğini de yine kavunu bahane göstererek dile getirirler. "Allah'ım yaratmasaydın da kavunu, içmeseydim rakıyı

KIRŞEHİR'Lİ OZALAR

01 Aşık Musa 07 Aşık Boyacı ( Esat Hüseyin Canıtez
02 Aşık Sait 08 Şemsi Yastıman
03 Aşık Seyfullah 09 Çekiç Ali
04 Aşık Hasan ( Nebioğlu) 10 Hamit'li Dursun Kaya
05 Muharrem Ertaş 11 Aşık Bilali (Bilal Işıklı)
06 Neşat Ertaş




YAŞANMIŞ KIRŞEHİR ESPİRİLERİ

Bir bankadan " Sayın mudimiz " diye başlayan bir mektup alan hemşerimizin, arkadaşlarına "mudi" nin anlamını sorduğunu.... Arkadaşlarının da şakayla ağır bir küfür anlamına geldiğini söylemeleri üzerine hemşerimizin hışımla bankaya gidip, tüm personele, "Mudi oğlu mudiler" diye güya küfür ettiğini...

Kırşehir Belediye Meclisi'ne aday olan bir hemşerimizin, köylerin de belediye meclisinde oy kullanacağını sanıp, günlerce köyleri dolaşıp vatandaşlardan oy istediğini...


Bir partide belediye meclisine aday olan bir hemşerimizin, işyerine dükkan sahibi olan başka bir parti adayının afişlerini astığını...

Bir avukat hemşerimizin, kendisinden öğle ezanının saat kaçta okunduğunu soran komşusuna, saati söyledikten sonra, bürosundaki "Danışma ücrete tabidir." levhasını gösterdiğini...

Bir Belediye Başkan adayının 1994 yerel seçimlerinde hiç para harcamadığını söylediğini... Bir muhtar adayının ise tam 70 milyon lira harcadığını...

Bir Partinin İl Genel Meclis Üyesi adayının kazandığının açıklanması üzerine. tam beş tane koyun kesip ziyafet çektiğini... Ertesi gün, bir yanlışlık olduğunun ve başka bir parti adayının kazandığının anlaşılmasından sonra, ziyafet çeken hemşerimizin Seçim Kurulu Başkanlığı'na gidip, " Bizim kestiğimiz 5 koyunun hesabı ne olacak " dediğini...

Bir partide şoför olarak çalışan hemşerimizin, Petlas'ın özelleştirilmesiyle bazı arkadaşlarının işsiz kalmasından etkilenerek " Yakında bizde işsiz kalırsak şaşmayın " demesi üzerine, bir arkadaşının " Hayrola sizin partiyi de mi özelleştirecekler " dediğini...

Seçimlerden önce bir adayın "Seçimi kazanamassam, kendimi cıncıklı cami'nin minaresinde atarım " dediğini... Aradan yıllar geçmesine rağmen hiç oralı olmadığını...

Çok etkili makam sahibi olan bir hemşerimizin, yanında elektronik ve uydu konusunda uzman birisi olduğunu unutarak telsiz kapalıyken personeline emirler yağdırdığını...

Bir hemşerimizin hayvanat bahçesindeki hayvanların kışın soğukta ne yaptıklarını düşünüp, sabaha kadar uyumadığını...

24 Kasım Öğretmenler Günü'nde bir ilkokul öğrencisinin öğretmenine götürmek için babasından çiçek istediğini; babasının da büyük bir ayaklı çelenk yaptırarak, kendi ismini yazdırıp, getirdiğini...

Büyük kentlerin dışındaki yerleşim merkezi anlamına gelen " Taşra " kelimesini bilmeyen bir hemşerimizin " Taşra Ankara'ya mı bağlı " diye sorduğunu...

Ortaokullarda okutulan Milli Tarih kitabını yazan ve İnkilap Tarihi kitabı yazmaya hazırlanan 21 yıllık öğretmen bir hemşerimizin hala Anıtkabir'i görmediğini..

Anahtarını unutan bir hemşerimizin gece geç saatte eve geldiğinde ailesini uyandıramaması üzerine, cama taş atarken evinin camını kırdığını, civardan şikayet üzerine olay yerine gelen güvenlik güçlerine de " Bu memlekette demokrasi yok mu, evimin camını kıramaz mıyım " dediğini...

Konfeksiyoncu bir hemşerimizin, dükkanına gelen arkadaşlarının şakayla ceket ve pantolonlarını yırttığını ve yenilerini sattığını...

Bir hemşerimizin vantilatörü telefona yaklaştırarak bir arkadaşına " Ben Kırşehir'in üzerindeyim, helikopterim arıza yaptı, rastgele bir numara çevirdim siz çıktınız, Kırşehir'de nereye iniş yapabilirim " dediğini... Arkadaşının da " Kale'ye in ağbi " deyip telefonu kapattıktan sonra dışarı çıkıp yukarıya bakarak helikopter aradığını...

Gözlüğü buğulanan bir hemşerimizin, yolda giderken arabanın camı puslandı sanıp, sık sık durup arabanın camını sildiğini...

Bir İl Genel Meclisi Üyesi hemşerimizin kendi adına bastırdığı kartvizitleri herkese dağıttığını, hatta bir milletvekiline de kartını vererek " Bir ihtiyacınız olursa, başınız sıkışırsa beni çekinmeden arayabilirsiniz " dediğini...

Bir hemşerimizin sızlaya dişine, hava almasın diye alçı doldurduğunu...

Resmi bir evrakı Ankara'ya fakslayacak bir hemşerimizin, " Bir örneği de bende kalsın " diyerek fotokopi çektirdiğini...

Telefonda " Orası neresi " diye soran kişiye bir hemşerimizin " Burası bizim ev " diye cevap verdiğini...

Kendisinden " Prezervatif " isteyen müşteriye, kulağı ağır duyan bir eczacı hemşerimizin konuyu tam anlamadan " Nerede kullanacaksın " diye sorduğunu...

Bir hemşerimizin Ankara'daki bir kasetçiye giderek espiri olarak kendi adını söyleyip, " Bu sanatçının son kaseti çıktı mı " diye sorduğunu... Kasetçinin de " Ağbi takip edemiyoruz ki, her gün bir şerefsiz, sanatçıyım diye ortaya çıkıyor" dediğini...

Yurdun çeşitli yerlerinde cenazelerde para karşılığı ağlayan " Profesyonel ağlayıcılar " olduğunu duyan bir hemşerimizin Kırşehir Belediyesi Mezarlıklar Müdürlüğü bünyesinde de bir kaç tane bay ve bayan tecrubeli " ağlayıcı " alınması istediğini...

Mahkemelerde şahitlik yapanlara para ödendiğini duyan bir hemşerimizin, sabah evden çıkarken karısına " Hanım, ben tarlaya gidiyorum, mahallede kavga-döğüş olursa beni şahit yazdırmayı unutma " diye tembih ettiğini

Köyde bir traktörle ineğini satmak için şehre getiren bir hemşerimizden traktörcünün inek için az, kendisi için fazla para istemesi üzerine, hemşerimizin " Benim ondan ne farkım var, ikimiz için de aynı al " diye pazarlık ettiğini...

Bir hemşerimize çocukların yolda geçerken "Saatin var mı amca ? " diye sorduklarında, hemşerimizin de sadece "var" diye cevap verip yoluna devam ettiğini...

İki gün ardarda şehir hamamına giden bir hemşerimize, ikinci gün neden gittiğini soranlara "Dün kafamı yıkamayı unutmuşum" dediğini...

Kendisinden resmi bir iş için 12 resim istenen bir hemşerimizin, "Şu anda yanımda altı resim var" demesi üzerine, görevlinin "Önce o 6 resmi ver, arkadan 6 resim daha getir" diye cevap verdiğini... Hemşerimizin de enseden 6 resim çektirerek götürdüğünü...

Bir akşam eve çok sarhoş giden bir hemşerimizin sabah kalkıp işe gideceği zaman eşinin " Banyo yap da öyle git" demesi üzerine "Akşam bir şey oldumu da?" diye sorduğunu...

Bakkal arkadaşında borç para alan bir memurun, ay başında parayı iade ederken "Fatura" istediğini...

yeni ehliyet alan bir hemşerimizin, arabayla ağaçların altında geçerken kafasını eğdiğini...

Gece geç saatte içkiliyken yanlışlıkla evinin yanında ki boş inşaata giren bir hemşerimizin eşinin kendisini terkettiğini sanıp, "Vay be, tüm eşyaları götürdüğü gibi, kapıyı-pencereyi de söküp götürmüş" dediğini...

İşten atılan Belediye işçisi bir hemşerimizin, yerel bir radyodan, "Kurşunlara gelesin; sürüm sürüm sürünesin" türküsünün istek yaptığını... Türkünün birinci mısrasını, kendisine kadro vermeyen eski belediye başkanına, ikinsi mısrasının da kendisini işten atan yeni belediye başkanına armağan ettiğini...

Bir hemşerimizin, telefonla konuştuğu arkadaşının "Hayrola gözlerin niye kızarmış" diye sorması üzerine "Biraz uykusuzum da ondan" diye yanıt verdiğini...

Ayakkabı alırken ayağını biraz sıktığını söyleyen müşteriye dükkan sahibinin "Bir hafta sonra açılır" dediğini... Müşterinin de "O zaman ben, bir hafta sonra gelip alayım" diye cevap verdiğini

Yaşlı bir hemşerimizin "Rontgen" çektirmeyi tedavi sanıp, her 10-15 günde bir romatizma ağrıları arttıkça "Rontgen" çektirdiğini...



ŞEMSİ YASTIMAN'DAN TEKERLEMELER

Allah her kula bir zenahat vermiş
Meğerki bol nasip kısmet yazıla
Kimine hoş geçim ganahat vermiş
Kimine hırs vermiş doymaz az ile

Terki diyar ettim 15 yasımda
Dolaştım bir hayli kendi başımda
Her ne is tuttuysam felek karşımda
Naçar kaldım paylaşılmaz göz ile

Torpil yoktu kimse yardim etmedi
Küçük memur oldum maaş yetmedi
Ev geçimi hiç de düzgün gitmedi
Ceryan'ı kestiler galdık gaz ile

Tuhafiyeciliği seçtim olmadı
Terzi oldum kestim biçtim olmadı
Kumaş mağazası açtım olmadı
Hep malları güve yedi haz ile

Marangoz olduk el kaptırdık hızara
Tellal olduk kıtlık geldi pazara
Fırıncı oldum yangın çıktı kazara
Malım mülküm harap oldu köz ile

Kasap oldum bereketin adı yok
Kimi et yağsız der kimi budu yok
Aşcı oldum yemeklerin tadı yok
El alemi suya boğdum tuz ile

Berber oldum belediye kapattı
Kahvecilik yaptım sermayem battı
Meyhaneci oldum dükkan top attı
İçen kaçtı hepsi başka poz ile

Demirci oldum herkes beni haşladı
Gürültüden şikayete başladı
Çöpcü oldum mahalleli taşladı
Süpürürken evler doldu toz ile

Şoför oldum arabayı devirdim
Pilot oldum uçakları savurdum
Vatman kaptan oldum dümen çevirdim
Hiç bir gün rotam gitmedi düz ile

Müteahhit oldum tez iflas ettim
Avukat oldum hep bos dava güttüm
Gazeteci oldum çok fazla öttüm
Dıhtılar mapusa bir kaç söz ile

Doktor oldum tedaviye geldiler
İlaç verdim zehirlenip öldüler
Dişci oldum suçu bende bildiler
Zayıf giren çıktı şişman yüz ile

Üfürükçü oldum kendim çıldırdım
Müezzin oldum cemaati yıldırdım
İmam oldum yanlış namaz kıldırdım
Müftü el çektirdi işten vaaz ile

Baktım hayırsızım ortada kaldım
Vaz geçtim sanattan başka iş buldum
İnşaata girdim amele oldum
Ta üst kattan yere düştüm hız ile

Vel hasılı hiç bir işte gülmedim
Meğer kader böyleymiş bilmedim
Birde hovardalık yapayım dedim
Yedik mali mülkü karı kız ile

Şemsi derki münasip bir iş bulamadım
Gidip bir baltaya sap olamadım
Bağlamadan başka saz çalamadım
Akibet nafaka Çıktı saz ile.

Şemsi YASTIMAN